Gülseren Onanç
“Her insan onurlu yaşayacağı insan haklarını ve adaleti hak eder. Hayattaki amacım, herkesin bu devredilemez haklara sahip olmasını sağlamaktır” diyor Chantal Zuzi. Chantal Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde doğmuş bir albino. Albinoların tehdit olduğuna inanmış bir toplumda onun yaşam hakkına inanan bir tek ailesi var. Ona inanmış, sevmiş desteklemiş çok sevdiği annesini ve babasını 13 yaşında bir katliamda kaybetmiş. Bu acı olay hayatını değiştirmiş. Kardeşlerine anne olmak ve onların sahip oldukları için sorumluluk almak ve şükretmeyi öğretmeyi kendine görev olarak belirlemiş. Bir keresinde albino düşmanları tarafından kaçırılmış ve ölümle burun buruna gelmiş. Hayatını kurtarmak için ülkesi Kongo’dan Uganda’daki bir mülteci kampına kaçmak zorunda kalmış. “Kampta kendimi güvende hissetmedim, yaşamak için gerekli minimum ihtiyaçları bile elde etmek kolay değildi. Eğitimimden vazgeçmek benim için üzücüydü. Sahip olduğum hiçbir şeyin garanti olmadığını, her an her şeyi kaybedebileceğimi öğrendim” diyor.
Liderlik becerileri nedeniyle, kampın albinizmli geniş nüfusu henüz 14 yaşındaki Chantal’ı karşılanmamış ihtiyaçları karşılamak için başkan seçiyor. Chantal üç yıl boyunca onları hükümet ve BM Mülteci Ajansı’nda temsil ediyor. Kamptaki Uganda hükümeti temsilcileri, Chantal’ın bu aktivizminden rahatsız oluyor, onu tehdit ediyor. Uganda’dan kaçıp tek başına Kenya’ya gidiyor. BM tarafından önce Kenya’ya oradan da 2018’de Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleştiriliyor.
Chantal ile Lauren’in yolları bir yıl önce benim de çevrimiçi katıldığım bir toplantıda kesişti.
Lauren cinsiyet eşitliği ve farklı kimliklerin eşitliği için çalışan bir aktivist kadın. Lauren, bir kadın sivil eğitim kuruluşu All in Together’ın (AIT) kurucusu ve başkanı. AIT, kadınların Amerikan demokrasisinde eşit söz ve güce sahip olması için çalışıyor. AIT kurulduğu 2014 yılından beri, Amerika genelinde yüz binlerce kadına sivil liderlik konusunda eğitimler vermiş. Lauren Chantal’ın geçen yılki toplantıda anlattığı hikayesinden çok etkilenmiş ve onu desteklemeye karar vermiş. Geçen bir yıl boyunca Lauren Chantel’e evini, ailesini, kalbini açtı, birlikte zaman geçirdiler. Bir yılın sonunda Lauren Chantal’ı ailesine katmak üzere hukuksal prosedürleri tamamladı ve bu hafta Chantel Lauren’in ailesinin bir parçası oldu.
“Eşitlik, adalet ve insan hakları konusundaki tutkumu tüm dünya için koruyorum. Başkalarına yardım etmeyi ve daha fazla insanın benim gibi acı çekmesini önlemeyi istiyorum” diyen Chantel gibi bir genç aktivisti destekleyen Lauren’in dayanışma hikayesi hepimiz için ilham verici bir hikaye.
Geçen haftaki yazımı mutlu ve umutlu olmanın tek yolu aktivizm diye sonlandırmıştım. Gelen geri bildirimler bu söylemimin söylenmesi, kolay yapılması zor olduğu yönündeydi. Doğrudur; aktivist olmak, özellikle otoriter ülkelerde zor tehlikeli bir süreç olabilir.
Aktivizmin zor olduğunu düşündüğünüzde aklınıza Chantel’in yürek burkan hikayesinin nasıl güzel sonuçlandığını düşünün. Lauren’in Chantal ile dayanışma hikayesi dirayetin, mücadelenin, inanmışlığın ve dayanışmanın gücünü gösterecek.
Yaşasın kadın dayanışması!