Eşitlikçi duruş, başarı, ilham, direniş ve dayanışma kriterleri etrafında SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’nin öncülüğü ve kadın hareketinin geniş katılımıyla seçilen, 2022 yılında dünyadaki kadın hakları mücadelesinde veya cinsiyet eşitliği çabasında öncü, eşitlikçi ve feminist duruşuyla örnek olan, başarılarıyla kadınlara ilham veren veya sistematik baskılara direnerek dayanışmaya katkı sunan 20 kadını yakından tanıyalım…

İllüstrasyon: Ramize Erer

İranlı kadın direnişçiler adına Parastoo Salehi*

*Maruz kaldığı baskı ve hapis tehdidi nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalan İranlı oyuncu ve aktivist

İran’da Eylül ayında Mahsa Amini’nin kıyafet kurallarına uymadığı iddiasıyla ‘ahlak polisi’ tarafından gözaltına alınması sonrası hayatını kaybetmesinin ardından patlak veren ve ülke geneline yayılan gösterilerde kadınlar en ön saflarda yer alıyor. Başörtüsü zorunluluğuna karşı bir başkaldırı olarak başlayan eylemler, ülke geneline yayılan rejim karşıtı protestolara dönüştü. Hatta bu birçoklarına göre bir ‘kadın devrimi.’

Saç kesmek, dünyanın dört bir yanındaki ünlülere, siyasetçilere ve kampanyacılara yayılan hareketin sembollerinden biri haline geldi. Bu harekete, dünyanın birçok yerinden kadınlar da destek verdi. Binlerce kadın, sosyal medyada ve sokaklarda saçlarını keserek videolar paylaştı. Eylemler sonrası rejimin kolluk kuvvetleri baskı mekanizmalarını artırırken, göstericilere ateş açıldı; idam cezası kararları verildi; cezalar birbiri ardına infaz edildi, eylemciler tutuklandı. Ama tüm bunlar, kadınların mücadelesini söndürmek yerine daha da alevlendirdi. İranlı kadınların taviz vermeyen isyanı, özgürlükçü İranlı erkeklerin eylemlere aktif bir şekilde katılmasıyla daha da konsolide oldu.

Afganistan’da Taliban’a karşı direnen kadınlar adına Zakira Hekmat*

*Afgan Mülteciler Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (ARSA) Kurucusu ve 2020 Hasna Barış Elçisi

Geçen yıl Taliban’ın Afganistan yönetimini ele geçirdiği günden bu yana, kadınlar aşama aşama pek çok haktan mahrum edildi: İşten çıkarıldılar, kamusal alanlara, parklara girişleri yasaklandı, ortaokul ve liseye gitmelerine izin verilmedi, burka giymeye zorlandılar, yanlarında erkek olmadan seyahat edemez hale geldiler. Son olarak da bu hafta kadınların üniversiteye gitmesi yasaklandı. Hak ihlallerine her gün bir yenisi eklenirken umudunu korumakta zorlanan kadınlar, yine hayatlarının ellerinden alınmasına sessiz kalmıyorlar.

Direnişleri sadece protesto ve gösterilerle sınırlı değil, kadınlar aynı zamanda gizli ev dersleri düzenliyorlar, kadınlar için iş olanakları yaratıyorlar, medya araçlarıyla ülkenin içinden ve dışından seslerini duyurmak için mücadele veriyorlar. Afgan kadınlar sadece kendi haklarını savunmak için değil, yanı başındaki İran’da kadınların öncülüğünde başlayan isyan dalgasına destek için de sokağa çıktı. Taliban’ın tehdidine rağmen Afgan kadınlar, Kabil’deki İran büyükelçiliği önünde toplanarak “Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganları atmaktan geri durmadı.

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri 

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri, öğrenciler ve üniversitenin diğer bütün bileşenleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın atadığı rektöre karşı iki yılı aşkın süredir direnişlerini sürdürüyor. Direniş, Cumhurbaşkanı kararı ile üniversiteye Melih Bulu’nun atanmasıyla başladı. Bulu, üniversitenin diğer bileşenlerini yok sayarak iç işleyişi, idari yapıyı kökten değiştiren hamleler yaptı. 15 Temmuz’da görevinden alınan Bulu yerine atanan Naci İnci ise öğrencileri ve akademisyenleri hedef alarak okuldan uzaklaştırılmalarına yönelik kararlar aldı.

Akademisyenler, üniversitenin özerk ve demokratik bir kurum olması talebi ile rektörlüğe sırtlarını dönerek protestolarına devam ediyorlar. Eylemlerinde haksızca işlerine son verilen akademisyenlerin, idari birim çalışanlarının görevlerine iade edilmelerini; üniversitede hukuksuzca kadrolaşmış olanların istifalarını; Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi ve Cinsel Tacizi Önleme Koordinatörlüğü’nün tekrar aktif hale getirilmesini; idari yapılara getirilen kişilerin demokratik yollarla seçilmelerini; haksız gerekçelerle yürütülen disiplin soruşturmalarının geri alınmasını talep ediyorlar.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu adına Gülsüm Kav ve Fidan Ataselim

2010 yılında Münevver Karabulut cinayetinin ardından kurulan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP), kadına yönelik şiddetle mücadelede Türkiye’nin en güçlü örgütlerinden biri haline geldi. Kadın cinayetlerinin boyutlarını ve sebebini görebilmek, seyrini analiz edebilmek için kurulduğu günden bu yana kadın cinayetleri verilerini raporlayan Platform, kadına yönelik her türlü şiddet ve çocuk istismarı davalarını sistematik olarak takip ediyor. Türkiye genelinde öldürülen kadınların yakınları ve şiddete uğrayan kadınlarla birlikte adalet mücadelesi yürüten dernek, güçlü bir kamuoyu oluşturma ve hukuki destek sağlamada oldukça etkili.

Nafaka mağduru olduğunu iddia eden bir kişinin, 2016’da BİMER’e yaptığı şikayetler sonucunda KCDP hakkında soruşturma başlatıldı. Aralık 2021’de derneğin “kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürüttüğü” gerekçesiyle feshi istendi. Öldürülen kadınların ailelerinin, kadın örgütlerinin ve baroların müdahillik talebinin mahkeme tarafından reddedildiği davanın üçüncü duruşması 8 Şubat’a ertelendi.

Gezi’nin kadın tutukluları adına Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Mine Özerden

 

Mücella Yapıcı, Mine Özerden ve Çiğdem Mater ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım’ suçlamasıyla nisan ayından bu yana Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu. Üç isim de bu suçlamayla 18 yıl hapis cezası aldı.

Gönderdikleri mesajlarda ve fotoğraflarda güçlü duran bu üç kadın, cezaevinde birçok haksızlığa maruz kalmaya devam ediyor. Öyle ki, 71 yaşındaki mimar Mücella Yapıcı, doktor muayenesine kelepçeli götürüldü. Kentin sembolü Gezi Parkı’nın korunması için ilk günden bu yana sürece katkı sunan Yapıcı, Mine Özerden ve Çiğdem Mater’le bir arada olduğu cezaevi günlerini şöyle anlatıyor: “Kadın olmanın yaratıcı ve sağaltıcı gücü her şeye katlanmamızı ve de gülerek onu yenmeye çalışmamızı sağlıyor. Kuşkusuz gülmek, ‘Gülmek devrimci bir eylemdir…”

LGBTİ Aileleri adına LİSTAG

İstanbul Saraçhane’de Fikirde Birlik ve Mücadele Platformu’nun çağrısı ve RTÜK’ün desteğiyle LGBTİ+’ları hedef alan “Büyük Aile Buluşması” mitingine karşı toplumun her kesiminden insan tek ses oldu: #NefretYürüyüşüneHayır. Siyasi parti üyeleri, sanatçılar, demokratik kitle örgütü temsilcileri ve yurttaşlar, LGBTi+’ları doğrudan hedef alan mitinge tepki gösterdi. Sadece LGBTİ+’lar değil onların aileleri de nefret söylemlerinin hedefindeydi. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan Malatya’da katıldığı bir toplantıda, “Güçlü bir ailede LGBT diye bir şey olabilir mi?” dedi.

LGBTİ+’ları ve örgütlerini hedef gösteren nefret kampanyasına en iyi cevabı LGBTİ+ aileleri verdi. Akdeniz Antalya Aile Grubu, Denizli LGBTİ+ Aileleri Grubu, GALADER- Ankara Aileleri Derneği, İzmir LGBTİ+ Aileleri Grubu ve LİSTAG- LGBTİ+ Aileleri ve Yakınları Derneği, Lezbiyen Gey Biseksüel Trans İnterseks Bireylerin Aileleri ve Yakınları Derneği ortak bir açıklama yayınladı: “Bizler çocuklarını koşulsuz seven, onları şu veya bu nedenden dolayı yanlarından uzaklaştırmayan, kucaklayan, kapsayan, anlamaya çalışan anne ve babalarız, bizler AİLELERİZ.” LGBTİ+ ailelerinin siyasilerden tek bir beklentisi var: Nefret söylemlerinden, yok sayma, baskı ve korkutma politikalarından vazgeçmeleri ve kapsayıcı bir tutum ve dil benimsemeleri.

Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi

Demirören Grubu’nun kredi borçlarına karşılık Ziraat Bankası’na geçen İstanbul’daki Göktürk Mahallesi’nin Kemerköy Sitesi içindeki yeşil alanlar, hukuka aykırı şekilde rezerv yapı alanı ilan edildi ve Bakanlık eliyle yapılaşmaya açıldı. Kemerköy sakinleri tarafından ilgili kararın iptali için tekrar dava açıldı. Ziraat Bankası ve Emlak Konut GYO ise dava sürecinin tamamlanmasını beklemeden yeşil alanlara iş makineleri ile girdiler.

Yeşil alanların yok edilmesine ve kamusal alanların rant alanı olarak görülmesine karşı Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi altında bir araya gelen Göktürk sakinleri, 31 Ekim’den bu yana direnişlerini sürdürüyor. Direnişin öncüsü kadınlar, kamusal alanların hukuka aykırı şekilde ranta açılması ve yeşil alanların tahribinde, yürütmeyi durdurma kararı olmasına rağmen, ilgili şirketin polis tarafından korunduğunu belirtiyorlar. Göktürk’te yapılanların sadece burada oturan yurttaşları değil Türkiye’de yaşayan bütün yurttaşları ilgilendirdiğini vurgulayan kadınlar, buraya verilecek ekolojik tahribat durana kadar direnişlerinden ve hak, hukuk, adalet taleplerinden vazgeçmeme konusunda kararlılar.

Sera Kadıgil

Parlamentolardaki kadın temsilinde 188 ülke arasında 129’uncu sırada yer alan Türkiye’de bu yıl bir kadın milletvekili cesaretiyle gündem yarattı: Sera Kadıgil. Kadınların yaşadığı zorlukları, uğradıkları ayrımcılığı ve kadın cinayetlerini Meclis kürsüsünde sıklıkla dile getiren TİP İstanbul milletvekili Kadıgil, LGBTİ+’lara destek verdiği konuşmalarla da hafızalarda.

Kadıgil, kısa bir süre önce kendisi için ‘LGBTİ’ci’ ve ‘cinsiyetsiz’ ifadelerini kullanan İçişleri Bakanı Soylu’ya “Ben cinsiyetsiz değilim. Önce onu söyleyeyim. Her 25 Kasım’da, her 8 Mart’ta tir tir titreyerek yasaklamaya çalıştığın kadınlardan biriyim. Önce bunu kafana sok, bu bir. Beni, evet o LGBTİ+’ların hakları ilgilendirir. Çünkü iki yetişkinin rızası ile birbirini sevmesi, sevişmesi sadece onları ilgilendirir. Anayasal olarak ben onları savunmakla mükellefim. Bağırın, çıldırın. Bu ülkede bir Anayasa var” yanıtı vermişti.

İşçi direnişlerinin ön saflarındaki kadınlar adına Rojbin Polat ve Esra Soybir

2022 yılı işçi mücadelelerinin yoğun olduğu bir yıl olurken, mücadelenin ön safları da kadınlarla doluydu: Farplas, ETF Tekstil, Asen Alüminyum, Acarsoy Tekstil… Kadınlar pek çok engellere rağmen direnişlere öncülük ediyor. İşçiler, düşük ücretlerin yanı sıra mobbing, sendika düşmanlığına karşı da ayakta.

Kadınları eyleme geçiren ek nedenler de var. Kadınlar daha düşük ücret alıyor, kadınlara daha az zam yapılıyor, kadının kazancı yöneticiler tarafından ailenin ek geliri olarak görülüyor. Hamile ve regl olan kadınlar yüksek tempoda çalışmaya zorlanıyor ve işyerlerinde kreş bulunmuyor. Kadınların direnmek için daha fazla nedeni olsa da, baskının da daha ağır olması nedeniyle eyleme geçene kadar birçok engeli aşmayı başarıyorlar.

Ebrar Karakurt

Türkiye A Milli Kadın Voleybol Takımı oyuncusu Ebrar Karakurt, voleybola 12 yaşında Vakıfbank takımında başladı. Vakıfbank forması ile yıldızlar ve gençler kategorisinde Türkiye şampiyonluğu elde etti. U23 Milli Takımı ile Dünya Şampiyonu olan Karakurt, 2021 yılında, 21 yaşında iken, Türkiye A Milli Kadın Voleybol Takımı oyuncusu oldu. Maçlarda gösterdiği performans ve başarılarının yanı sıra genç kızların imkansızlıklar yüzünden spordan uzak kalmaması için SosyalBen Vakfı ve Nike’ın desteğiyle Ebrar Karakurt Akademi’yi kurdu, hepsine ilham oldu.

Yaşamın her alanında toplumsal eşitliğin sağlanmasının önemine değinen Karakurt, spora erişimi olmayan kız çocukları ile bir araya gelerek onları cesaretlendirmeyi, onlar için gerekli imkanları yaratmayı ve bu sayede kız çocuklarının potansiyellerine erişmeleri için bir alan açmayı hedefliyor. Akademi’de 18-25 yaş arasındaki gönüllü genç kadınlar, profesyonel koçlar tarafından aldıkları eğitim sonrasında 9-13 yaşları arasındaki kız çocuklarına mentorluk yapıyorlar.

Çevre hakkı mücadelesinin öncü kadınları adına Süheyla Doğan

*Süheyla Doğan: Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı

Bu yıl Türkiye’de çevre ve ekoloji mücadeleleri açısından çok önemli gelişmeler oldu. Ülkemizde ve dünyada artarak devam eden doğa tahribatına karşı yürütülen çevre hakkı mücadelesinde bu yıl da en önde kadınlar vardı.

Cengiz Holding’in İkizdere’deki taş ocağı girişimine ve yıkıma karşı direniş hâlâ devam ediyor. Akbelen Ormanı için İkizköy’ün mücadelesi aynı şekilde sürüyor. İkizköylülerin 500 günü aşan nöbeti hiç durmadı. Amasya Çambükü’nde Organize Sanayi Bölgesi (OSB) yapımına, Bodrum Cennet Koyu‘nda turistik tesis yapılması planına karşı Muğla Çevre Platformu’nun direnişi, Rize İkizdere‘de liman projesi için kurulmak istenen taş ocağına karşı yerel halkın mücadelesi, Şırnak‘ta yaklaşık iki yıldır korucular gözetiminde süren ağaç kesimlerine karşı Şırnak Barosu’nun ve yurttaşların verdiği verdiği mücadele, Marmaris’te Sinpaş GYO’nun Kızılbük’teki projesine karşı başlayan Sinpaş/Marmaris Direnişi devam ediyor. İstanbul’un Üsküdar ilçesinde yer alan Validebağ Korusu “Millet Bahçesi”ne dönüştürülmesin diye verilen mücadele de sürüyor.

Cengiz Holding’in Kaz Dağları’nda açmak istediği Halilağa Bakır Madeni için ÇED olumlu kararı direniş sayesinde iptal edildi. Van’ın Erciş ilçesindeki Zilan Deresi üstünde kurulmak istenen HES projesi yine direniş sayesinde iptal edildi. Zeytinlikleri tehdit eden ve torba yasaya konmak istenen madde, büyük bir direniş sayesinde engellendi.

 ‘Aysel Tuğluk İçin 1000 Kadın’ girişimi

2016 yılından cezaevinde tutulan, bu süreçte sağlık durumu günden güne kötüye giden ve son olarak Adli Tıp Kurumu’nun “cezaevinde kalamaz” raporu verdiği demans hastası eski HDP’li eski vekil Aysel Tuğluk, yılın son günlerinde Kandıra Cezaevi’nden tahliye edildi. Tuğluk’un özgürlüğe kavuşmasında, onu bir gün olsun unutmayan kadın yoldaşlarının, kadın örgütlerinin, gazetecilerin ve siyasilerin mücadelesi etkili oldu. Hayatın ve mücadelenin her alanından 1000 kadın, Tuğluk’un tahliye edilmesi için ‘Aysel Tuğluk’a Özgürlük için 1000 Kadın’ kampanyasını başlattı ve herkesi Tuğluk ve onun şahsında hasta mahpusların yaşam hakkı için ses vermeye çağırdı.

İmza kampanyası 8 dile çevrildi, 54 ülkeden destek gördü. 5 binin üzerinde kişi kampanyaya imza verdi. Tahliye sürecini yakından takip eden ve kamuoyu desteğini arkasına kadınlar, son güne kadar mücadeleyi elden bırakmadı. Şimdi mücadele, diğer hasta mahpuslar için devam ediyor.

Gülşen

Uzun yıllardır müziğiyle geniş kitlelere ulaşan Gülşen, erkek egemen bir anlayışın ürettiği cinsiyetçi söylemlere karşı dik durarak bütün kadınlara ilham olmaya devam ediyor. Sahne kıyafetleri nedeniyle hedef gösterilmesi ile başlayan süreçte kadınların yaşamına dair çizilen sınırlara ve patriyarkanın ideal kadın rollerine karşı sesini yükselten Gülşen, sahnesini LGBTİ+ haklarını savunmak için de kullandı. 26 yıldır kendi emeği ile ayakları üstünde duran bir sanatçı olarak kadınların sadece kendilerine ait olmaları gerektiğini vurgulayan Gülşen, yaşamın eril tahakkümün çizdiği sınırlara sığdırılamayacağını, umutsuz ve çaresiz hissettiğimiz anlarda dayanışmayla var olabileceğimizi bize tekrar gösterdi.

Kıyafetleri ve düşünceleri nedeniyle uğradığı şiddet sarmalı, konserinde yaptığı bir konuşmada kullandığı ifadeler nedeniyle soruşturma açılmasıyla devam etti. Gülşen, isnat edilen suçun işlenmiş sayılması için gerekli unsurlar oluşmamasına ve hukuken gerekçesi olmamasına rağmen tutuklandı. Tahliye olan Gülşen, kamuoyunun desteğiyle sürdürdüğü hukuk mücadelesine devam ederken bir yandan da sahnede kendisi gibi olmaya devam ediyor.

Savaş karşıtı Rus kadın gazeteciler adına Nataliya Vasilyeva

*The Telegraph’ın Rusya muhabiri

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra savaş karşıtı birçok insan gibi kadın gazeteciler de ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. İfade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalarda dünyanın sayılı ülkelerinden biri olan Rusya’da görev yaptıkları dönemi anlatan gazeteciler, birçok kez gözaltına alındıklarını ve kötü muameleye maruz kaldıklarını söylüyor.

İşgalin ilk gününden bu yana medyanın ‘savaş’ kelimesini kullanması yasaklanarak ‘özel operasyon’ ifadesine yer vermesi zorunlu tutuldu. Savaş karşıtı haberlere ‘yanlış bilgiyi yaymak’ ve ‘orduyu itibarsızlaştırmak’ suçlamasıyla çeşitli cezalar veriliyor. Rusya’daki pek çok bağımsız medya kuruluşunda çalışan gazeteciler ‘yabancı ajan’ ilan edilerek itibarsızlaştırılıyor, polis şiddetine ve çeşitli para cezalarına maruz bırakılıyor. Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın farklı yerlerine göçmek zorunda kalan gazeteciler, savaşla ilgili kamuoyunu bilgilendirmeye uzaktan da olsa devam ediyor. Kamunun alma haber alma hakkını savunduklarını söyleyen savaş karşıtı Rus kadın gazeteciler, nerede olursa olsun mesleklerine devam edeceklerini söylüyor.

Ukrayna’nın içinde ve dışında yaşam mücadelesi veren kadınlar adına Olena Velychko (Childhood Without War)

Ukrayna’da savaş devam ederken, zorla yerinden edilen 8,5 milyon insanın yüzde 80’ini kadınlar oluşturuyor. Cinsel şiddetin bir savaş taktiği olarak kullanıldığı, binlerce kadının sınırdan kaçırıldığı ve tecavüze maruz kaldığı savaş ikliminde, ülke dışına güvenli bir şekilde çıkmayı başarmış olanlarsa, travmaların ağırlığı ve zor yaşam koşulları altında yaşam mücadelesi vermeye devam ediyor.

Ukrayna’nın içinde ise çoğunun liderliğini kadınların üstlendiği sivil toplum kuruluşları, kritik öneme sahip fonlardan, araçlardan ve hareket özgürlüğünden yoksun olsa da seferberlik halinde tüm gücünü ortaya koyuyor. Ukrayna’nın first lady’si Olena Zelenska’nın dediği gibi, “Ukrayna’daki herkesin hayatı altüst oldu, artık hayatlarımız savaş öncesi ve sonrası olmak üzere ikiye ayrıldı. Ama Ukraynalı kadınlara ‘kurban’ diyemezsiniz. Her birimizin kendine özgü bir direniş hikayesi var.”

SPoD

Sosyal Politika Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD), LGBTİ+ hareketinin siyasal temsil ve katılım süreçlerinde yıllardır karşısına çıkarılan en yaygın argüman olan “Türkiye buna hazır değil” söylemine karşı bu yıl önemli bir kampanyaya imza attı.

Toplumsal gerçeklikten yoksun bu söylemi kabul etmediklerini belirten dernek, ‘Türkiye Buna Hazır’ kampanyasıyla hem LGBTİ+’ları kapsayan bir anayasa süreci için taleplerini konuşacakların hem de önümüzdeki seçimlerde LGBTİ+’ların siyasal katılım süreçlerini güçlendirecek çalışmalar yürütüyor. Türkiye siyasetinin giderek daha fazla sürüklendiği erkek egemen, popülist, kutuplaştırıcı, antidemokratik söylemlerinden arınması için barışçıl, şiddetsiz, kapsayıcı ve kesişimsel bir politik zeminde LGBTİ+’ların eşit yurttaşlık taleplerini dillendiriyorlar: “Türkiye LGBTİ+’lara hazır. Türkiye buna hazır!”

Hazal Sipahi

‘Mental Klitoris’ podcastinin yapımcısı ve sunucusu Hazal Sipahi, cinselliğin konuşulmadığı Türkiye’de farkına vardıklarını yok saymak yerine adım atmayı tercih eden biri. Sipahi, podcastini şöyle anlatıyor: “Bu podcastte seks, cinsellik, cinsel sağlık, cinsel şiddet, toplumsal cinsiyet ve hazza dair kavram ve konuları seks pozitif bir yaklaşımla inceliyoruz.”

Kapsayıcılıktan uzak bir şekilde cinsel sağlık haberlerinin medyada yer bulmadığını düşünen Sipahi, bu haberlerin genelde ikili cinsiyet sisteminden yola çıkan magazinsel haberler olduğunu söylüyor. Medyanın toplumsal cinsiyet algısıyla paralel ilerlediğine işaret eden Sipahi, toplumsal cinsiyet eşitliği için sürdürülen mücadeleye katkı sunmak için başlattığı podcastini “Konuşmak istediği konular sohbet havasında geçen ve dinleyicilere rahat hissettiren” sözleriyle tanımlıyor.

Beats by Girlz Türkiye

Beats By Girlz Türkiye, müzik endüstrisinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için kendi müziğinin peşindeki, kendi hikâyesini anlatmak isteyen genç kadınları destekleyen bir müzik ve teknoloji oluşumu. 2013 yılında New York merkezli bir girişim olarak başlayan ve ABD’nin birçok eyaletinin yanı sıra Danimarka, Lizbon, Londra, Berlin, Prag ve Paris gibi bölgelerin olduğu 30’un üzerinde yerde faaliyet gösteren Beats By Girlz kolektifinin bir parçası olan oluşum, Türkiye topluluğunu güçlendirmek amacıyla müzik ve teknoloji odaklı eğitim projeleri düzenliyor ve müzik endüstrisinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için yaratıcı sektörlerdeki paydaşlarla ortak projeler geliştiriyor.

Beats By Girlz Türkiye ilk kez bu yıl, #BuFestivalBizim mottosuyla düzenlediği ‘Beats By Girlz Türkiye Festivali’nde dünya çapında ünlü sanatçıları ve Türkiye’nin her bölgesinden müzisyen, teknoloji uzmanı ve eğitimcileri ücretsiz atölye, konuşma, DJ performansı ve konserlerde buluşturdu.

Dilek Gürsoy 

Almanya’da Türk göçmen bir ailenin çocuğu olarak doğan Dr. Dilek Gürsoy, önde gelen bir kalp cerrahı ve yapay kalp uzmanı. Avrupa’da yapay kalp nakli yapan ilk kadın cerrah olarak övgüyle söz edilen Gürsoy, Almanya’da Forbes dergisine kapak oldu ve BBC’nin dünyanın en ilham verici ve etkili 100 kadın listesinde yer aldı.

Organ bağışı oranının düşük olması nedeniyle organ nakline alternatif arayışıyla ve özellikle kadın anatomisine odaklanarak yapay kalp üzerine birçok araştırmaya öncülük etti. Özel kalp kliniğini açma sürecinde olan Gürsoy’un hayat hikayesini anlattığı “Buradayım Çünkü İyiyim” adlı bir de kitabı bulunuyor.

Yaşam Boyu Başarı Ödülü: Kadın Koalisyonu

Türkiye’nin dört bir yanından yerellik temelinde bir araya gelen kadın yapılarının 2002 yılında oluşturduğu Kadın Koalisyonu, bu yıl 20. yılını kutladı. Platform, 20 yıllık süreç içerisinde, feminist mücadelede farklı yöntem ve düşünceleri ile yerel ve ulusal düzeyde var olan kadın örgütlerinin ve LGBTİ+ hakları alanında çalışmalar yürüten sivil toplum örgütlerinin bir araya gelmesiyle büyüdü, gelişti, kök saldı.

Koalisyonun esas amacı, yerel siyasete feminist bir müdahalenin araçlarını oluşturmaktı. “Daha fazla kadın belediye başkanı”, “daha fazla kadın belediye meclis üyesi” hedeflerinin ötesine geçmek için mücadele verdi. Ve inandığı başka bir şey daha vardı: feminist mücadele birkaç büyük şehirle sınırlı değildi, her yerdeydi.

Kadınların bulundukları yerde yerel siyasete katılımlarını mümkün kılacak araçlar geliştirdi. Neredeyse her şehirde kadınların yerel sorunlarını tespit edebilmek üzere birçok atölye düzenleyerek “şiddet”, “yoksulluk”, “temsil” gibi büyük başlıkların yerel tezahürlerini ortaya çıkarmak için çalıştı. Sorun haritaları çıkardı, belediye meclisi toplantılarını izledi, başkanlarla görüştü, yerel medyaya ulaştı. Farklı yerlerdeki kadın örgütlerinin buluşmalarını, birbirlerine güç vermelerini sağladı.

Kadın belediye başkanlarının bir araya geldikleri ve birbirlerinin tecrübelerini dinledikleri, birbirlerine destek oldukları toplantılar düzenledi. Kadın örgütleriyle kadın belediye meclis üyelerini buluşturdu, yerel yönetimde kadın sesini yükseltmenin yollarını tartıştı, belediyeleri izleyip raporlar hazırladı. Son olarak, anayasa değişikliği tartışmalarına “Eşitlik ve Özgürlük Olmadan Asla!” diyerek müdahil oldu.

Farklılılar ile bir arada olunabileceğini vurgulayan Koalisyon, toplumsal cinsiyet eşitliği, eşit yurttaşlık, siyasette eşit temsil ve katılımcı demokratik değerler üzerinden yürütttüğü faaliyetler ile ortak bir zemin yarattı. Bu çerçevede bir arada olan Koalisyon, hiyerarşik bir ilişki ağı, merkezi, delegeleri, veya bir temsil sisteminin bulunmamasıyla sivil toplumda yatay ilişkiler ağına da bir örnek teşkil ediyor.