Gülseren Onanç

Mevsimlerin en başına buyruk, en cesur olanı bahar bugün şenliklerle arzı endam ediyor. Dün ve bugün Hıdırellez şenlikleri var. Bizim coğrafyamızda baharın gelişi umudu temsil eder. Yeni bir başlangıcın mümkün olduğuna, her şeyi geride bırakıp yeni bir yaşam yaratabileceğimize inanırız. Neden inanmayalım ki; kupkuru dallardan yemyeşil, rengarenk, yepyeni bir doğa her yıl yeniden canlanıyorsa, biz niye yeni başlangıçlar yapmayalım ki.

Dün gece (5 Mayıs) kağıda yazılıp gül ağacına kırmızı kurdele ile asılan dilekler, bugün denize atılacak. İnanışa göre dünyada darda kalanların yardımcısı olduğu düşünülen Hızır ile denizlerin hakimi olduğuna inanılan İlyas bugün yeryüzünde buluşacak ve bizim dileklerimiz bir yıl içinde gerçekleşecek.

Kadınlar nasıl bir memleket ister?

Kadınlar Hıdırellez’de ne talep eder? Erkeklerin taleplerinden farklı mıdır istekleri? Böyle bir araştırma ben bulamadım. Elimde SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği olarak 2020 yılında yaptığımız bir projenin çıktıları var: Ülkemi Ben Yönetsem projesi için hazırladığımız web sitesinde kadınlara memleketi siz yönetseniz ne yaparsınız diye sormuştuk. Gelen cevaplar harikaydı: “Ülkeyi ben yönetsem, kimse kimseye parmak bile sallamazdı. Ülkeyi ben değil biz yönetirdik.Yargı bağımsızlığına gölge düşürecek her türlü davranıştan uzak dururdum.”

Kadınlar bu Hıdırellez’de ne istediler sorusunun cevabını bu çalışmamızdan yola çıkarak tahmin ediyorum: Adil, eşitlikçi, barış, refah, bolluk ve bereket içinde bir memleket ve dünya istediler.

Ben de bu bahar kutlamalarında memleketimde ve dünyada bereket ve barış olmasını diledim. Benim gibi bir aktivist ile bu bahar romantizmini bağdaştıramayanlarınız olabilir. İflah olmaz bir romantik olduğum ve baharın olağanüstü büyüsüne kapıldığım doğru. Peki ama söyler misiniz bana, pozitif akılla anlamlandırmaya çalıştığımız dünya artık bizim anlam dünyamızın çok uzağında bir yere savrulduysa o anlamsızlığın içinde debelenmek yerine kendi anlamlı dünyamızı her bahar yeniden yaratmayı hayal etmek gerekli değil mi?

Sistemi değiştirmeliyiz

Bu anlamlandırma süreçlerinde bana yeni yollar açacak, yeni hayaller kurduracak kişilere ihtiyaç duyarım. SES Uluslararası Danışma Kurulu üyesi Prof. Dr. Yakın Ertürk benim için işte böyle biri. Yakın hoca “Neoliberal demokratik düzen krizde. Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi kurumlar bu düzenin eksenleri. Dünyada sağ popülist şahlanma o kadar güçlü ki, Fransa’da Le Pen’in İsveç’te ise faşist hareketin yükselişinin önemsiz addedilemez. Sağın LGBTİ ve kadın hareketine karşı diskurunu yakından izlersek bunun demokratik kurumlara yansımalarını da görebiliriz. Buna karşın merkez-akım partiler klasik siyaset yaptıkları için siliniyor. Yeni bir düzeni düşünme zamanıdır. Kitlesel olarak nasıl harekete geçebiliriz? Parçalanmış bir mücadele alanı var. Oysa hem Türkiye’de hem de küresel düzeyde kadın hareketinden ilerici bir ses geliyor. Kadın hareketinin bu kendi içindeki sesini daha da büyütmesi gerekiyor” diyor.

Amerika’da Trump’ın hayaleti dolaşıyor: Kürtaj yasağı yeniden gündemde

Geçen hafta Amerika’da kadın hakları savunucuları sokaklardaydı. ABD Yüksek Mahkemesi’nin, kürtaj hakkını ulusal çapta garanti altına alan 1973 yılında alınan “Roe-Wade’e karşı” adlı kararın yanlış olduğunu savunduğu belgeler ortaya çıktı. Eğer belge bu haliyle onaylanırsa, her eyalete kendi kürtaj sınırlamalarını belirleme hakkı doğacak. ABD eski başkanı Trump’ın atadığı üç yargıçla birlikte, Yüksek Mahkeme’deki yargıçların çoğunluğu kürtaj karşıtı isimlerden oluşuyor. 

2020 başkan adaylarından Demokrat Senator Elizabeth Warren, “çok kızgınım, ben kürtajın yasak olduğu dünyayı gördüm ve biz geri gitmeyeceğiz!” diye isyan ediyor.

Kadın hareketinin muhalefete verdiği ders

Kadın hareketinin İstanbul Sözleşmesi kararının iptali için sürdürdüğü örnek mücadelenin Türkiye’deki siyasal muhalefete örnek olması gerekiyor. Siyasal İslamın dayatıldığı sağ siyasete direnen kadınlar mücadeleyi seçime endekslemek yerine, çözüm yolunun örgütlenmek olduğunu topluma ve muhalefete gösterdi. Esra Aşan, Feminisite için kaleme aldığı yazısında, “Kadınların bu mücadelesi ülkede muhalefetin nasıl yapılabileceğini topluma göstermiş oldu. Bugün ülkenin gidişatından rahatsız olan muhalefet partilerinin hak mücadelesinden, toplumsal mücadeleden uzak durduğunu söylemek yanlış olmaz. Özellikle parlamenter muhalefet demokrasi mücadelesini seçimlere indirgemiş durumda. Bu tavırlarıyla topluma adeta mücadeleden uzak durmayı öğütlüyor, seçim geldiğinde sandıkta hesap sorulacağını söylüyorlar. Muhalefet partilerine göre bir sonraki seçimde zafer onların ve toplumsal kesimlerin de biraz daha dişlerini sıkıp sabretmeleri gerekiyor. Bunun toplum üzerindeki pasifize edici etkisini görmek çok zor değil. Muhalefete göre iktidar nasılsa gidiyor ve geliyor gelmekte olan. Açıkçası neyin gidip neyin gelmekte olduğu belli olmaz. Parlamenter muhalefetin toplumla bağ kurmama ısrarına, demokrasi, eşitlik ve laiklik ilkelerinin aşındırılmasına her seferinde daha fazla göz yummasına bakacak olursak seçim ertesinde faşizm koşullarının daha da derinleştiği bir ülkeye uyanmak hiç de imkansız değil” diyor .

Bugün baharın başlangıcı. Kadınlar dilekleri ve mücadeleleri ile dünyaya umut oluyor. Feminist kadınların direnişi baharın gelişini müjdeliyor.

Çiçeklerimizi koparabilirsiniz ama baharın gelişini engelleyemezsiniz!