Gülseren Onanç
Geçen hafta annesinin cenazesine yapılan ırkçı saldırıların sonrasında tetiklenen süreç sonunda Aysel Tuğluk’un hafızasını silmeyi seçtiğini yazmıştım. Aldığım geri bildirimlerden, bu yazının birçok kişinin vicdanının sesi olduğunu görmekten çok memnun oldum.
Eril dil ve ırkçılık ile nasıl başa çıkacağız sorusuna cevap ararken karşımda bir umut ışığı belirdi. Hem de hiç beklemediğim bir yerde yükseldi bu umut. Ben umudu politikanın içinden çıkacak yeni bir feminist yaklaşımda ararken çözüm tıp alanındaki bir bilim kadınından geldi.
Prof. Dr. Elif Vatanoğlu Lutz, Asya’nın Nobel’i olarak bilinen ve dünya barışına katkıda bulunan kişilere verilen Gusi Barış Ödülü’nü Türkiye’den alan ilk kadın. Oksitosin Tıp ve Sanat Platformu’nu kuran Lutz, tüm dünyada ‘oksitosin hormonu’ ile ilgili farkındalığın artması ve bu farkındalığın ırkçılık ile mücadelede toplumsal terapi amaçlı kullanılmasına yönelik çalışmaları dolayısıyla ödüle layık görüldü.
Irkçılığı yenmek için oksitosin hormonu umut olabilir
“Irkçılık literatüründe toplumsal terapi mümkün müdür?’ sorusuna verilen cevap her zaman ‘hayır’ olmuştur. Oysa, oksitosin hormonunu tanıdıkça bu konuda bir umut ışığı doğabilir diye düşünüyoruz” diyor Prof. Dr. Elif Vatanoğlu Lutz. Oksitosin adında tıpta insan bilimlerine yönelik çalışmalar yapan bir “tıp ve sanat” platformu https://oksitosin.com kuran Lutz, sağlık çalışanları, tıp öğrencileri, sosyal bilimciler ve sanat dünyasını bir araya getirerek bilimi insan bilimlerine yakınlaştırmayı hedefliyor.
Beyin ve kalpte üretilip salgılanan ve genellikle aşk ve sosyal bağ hormonu olarak bilinen oksitosin üzerine yapılan araştırmalar bu hormonun davranışlar üzerindeki etkisini ortaya koyuyor. Oksitosin hormonunun sosyal tanıma, eşler arasındaki bağ, anksiyete ve anne davranışları üzerinde etkili olduğu ve salgılanmasındaki yetersizlik ile sosyopati, psikopati ve narsisizm ile manipülasyon eğilimi arasında ilişki olduğu ortaya konmuş.
Herkesi Kucaklamadan İyileşme Olmaz
Aeon Magazine’in Ekim 2020 sayısında yayınlanan “The Need To Touch (Dokunma İhtiyacı) başlıklı makalesinde İtalyan araştırmacı Laura Crucianelli dokunma sırasında salgılanan oksitosin hormonunun stresi azalttığını, kan basıncını ve kalp hızını yavaşlattığını söylüyor. “Bir arkadaşımıza sarıldığımızda, evcil bir hayvanı okşadığımızda vücudumuzda salgılanan oksitosin kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. Bu nedenle oksitosin bizi başkaları ile ilişki kurmaya ve korumaya yönlendirir, beynimizin sosyal tarafının gelişmesini sağlar. Oksitosin aynı zamanda kendimizle kurduğumuz ilişki için de yaşamsal önemdedir” diyor. Laura Crucianelli “mesafenin” Kovid’in yayılmasını önlediği kadar, iyileşmeyi de önlediğini iddia ediyor. “Dokunma olmadan iyileşme olmaz” diyor.
Bu tespit bana ihtiyacımız olan liderliğin hiçbir ayrımcılık gözetmeden herkesi kucaklayan bir liderlik olduğunu yeniden hatırlatıyor. Ayrıca bu hafta
Anlaşılan o ki, dünyanın daha yaşanılır bir yer olması için var olan siyasetçilere mesnetsiz bir umut beslemek yerine, Elif Vatanoğlu Lutz, Laura Crucianelli gibi bilim kadınlarının çalışmalarını da izlememiz gerekiyor.
bell hooks “sevgi adaletten ayrılamaz”
Bu çalışmalara bir güzel örnek de geçen hafta kaybettiğimiz akademisyen, yazar bell hooks’un yaptıkları ve yazdıkları. Kendisinden çok verdiği mesaja odaklanılmasını istediği için isim ve soyismini küçük harflerle yazan bell, 2000 yılında yayınlanan Hep Aşka Dair‘de, sevginin kutuplaşmış bir toplumu nasıl iyileştirebileceğini ele alıyor ve sevginin adaletten ayrılamayacağını söylüyor. En bilinen eseri olan Feminizm Herkes İçindir’de ise hooks, feminizmin yalnızca “erkek karşıtlığı” olduğu yönündeki önyargıları kırmayı amaçlıyor. Bizlere feminizmin, “cinsiyetçiliği ve baskıyı sona erdirmeye çalışan bir hareket” olduğunu anlatıyor.
Özlem Türeci Almanya Cumhurbaşkanını seçecek
“Toplumların iyileşmesi sürecine bilim kadınlarını nasıl entegre edebiliriz?” sorusuna güzel bir cevabı Almanya’dan buldum. Dünyada ilk korona aşısını geliştiren BioNTech şirketinin kurucu ortağı Dr. Özlem Türeci Almanya’da Cumhurbaşkanını seçen Federal Kongre’ye delege seçildi. Cumhurbaşkanı Federal Meclis de seçiyor ama seçimlerde milletvekilleri ile birlikte 16 eyaletin ayrı ayrı belirlediği Federal Kongre delegeleri de oy kullanıyor. Anayasal bir kurum olan Federal Kongre, yalnızca Cumhurbaşkanı’nı seçmek amacıyla beş yılda bir oluşturuluyor. Seçimden sonra da dağılıyor. SPD Rheinland Pfalz Meclis Grubu, Dr. Özlem Türeci’nin Federal Kongre delegesi seçilmesinin bilimin pandemiyle mücadelede oynadığı önemli rolü temsil ettiğini söyledi. Böylece Türeci 13 Şubat 2022’de Federal Meclis’te gerçekleştirilecek Cumhurbaşkanlığı seçiminde, 736 milletvekiliyle birlikte Federal Kongre üyesi sıfatıyla oy kullanacak.
“Cumhurbaşkanı adayı kim olacak yerine Cumhurbaşkanını kim seçecek?” sorusuna odaklanmak
Türkiye’de cumhurbaşkanı adayının kim olacağı sorusu üzerine kısır tartışmalar sürerken, hükümetinin yarısını kadın bakanların oluşturduğu Almanya’da kimin cumhurbaşkanını seçeceğinin konuşulması iki ülke arasındaki farkı net olarak gözler önüne seriyor.
İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğü Ödülü Nebahat Akkoç’a
İyi ki ülkemizin eril siyasetinin vasatlığının yanında umudumuzu besleyen bilim kadınları, feminist yazarlar, aktivistler var. Nebahat Akkoç da bunlardan biri. Uluslararası Fransız-Alman İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğü Ödülü yirmi yılı aşkın bir süredir kadın hakları mücadelesi veren Nebahat Akkoç’a verildi. Hukukun Üstünlüğü endeksinde 139 ülke arasında 117. sıraya gerileyen Türkiye’den bir kadın hakları aktivistinin bu ödüle layık görülmesi feminist kadın mücadelesi adına çok anlamlı.
Bell hooks’un dediği gibi “Feminizm herkes içindir.”