SES Derneği’nden Muhalefete Çağrı: Kadın ve Eşitlik Bakanlığı Kurulsun!
SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği, yeni Cumhurbaşkanı ve siyasi muhalefet partilerine yönelik taleplerini dile getirmek amacıyla kadın örgütleri temsilcileri, aktivistler ve basın mensuplarıyla bir araya geldi. Toplantının gündeminde yeni iktidarın kadın politikalarına dair beklentiler ve talepler yer aldı: “Bahar ancak eşit temsille gelebilir.”
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin hüküm sürdüğü bir toplumsal düzen kurmak için çalışmalarına devam eden SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği, seçime 39 gün kala, 15 Mayıs tarihinde göreve başlayacak yeni Cumhurbaşkanı ve iktidar partilerine taleplerini ulaştırabilmek için bir basın toplantısı düzenledi.
Kadın örgütleri temsilcileri, toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalışan aktivistlerin katılım gösterdiği basın toplantısı, 5 Nisan Çarşamba günü saat 10.00’da Serenita Pera’da gerçekleşti.
Yeni iktidara yönelik kadın politikalarına dair beklentilerin, son 10 yıldır kadın haklarındaki geri gidişin ve kurumsal yıkımın onarılması sürecinde yapılması gerekenlerin dile getirildiği basın toplantısında akademisyen ve yazar Serpil Sancar da bir konuşma yaptı.
“Yeni iktidarın kadın politikaları hakkında beklentilerimiz yüksek”
Toplantının açılış konuşmasını yapan SES Derneği başkanı Gülseren Onanç, “Cumhur İttifakı’nın kadın hakları karşıtı gerici, şeriatçı, despot, eril azınlıkların ittifakı olarak ortaya çıkışının 2010’dan bu yana gelen sürecin devamı olduğunu ve kurulmak istenen otoriter rejimin geldiği son noktada olduğumuzu görüyoruz. Cumhur İttifakı’na katılan partiler HÜDA PAR ve Yeniden Refah ile birlikte 6284 sayılı kanunu ittifak protokolüne koydular. Daha fazlasının da geleceğini öngörmek kehanet değildir. Bugüne kadar kadın hakları karşıtı görüşlerini siyaset sahnesinde açıkça ifade etmekten çekinen bu kesimler artık 6284 sayılı yasaya ve İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olduklarını açıkça söylemek cesaretini buldular. Söz konusu iki partinin birkaç milletvekili, muhtemelen seçimleri kazanarak TBMM’de bu görüşleri açıkça dile getirme meşruluğunu kazanacaklar” dedi.
15 Mayıs’ta bu rejimin sonlanacağını umut ettiklerini ancak göreve başlayacak yeni iktidarın kadın politikalarından da beklentilerin yüksek olduğunu ifade eden Onanç, Millet İttifakı’nın seçim vaatlerinde yetersiz kaldığını vurguladı: “Bugüne kadar yazılan metinler ve yapılan açıklamalarda aradığımız cevapları bulamadık. İstediğimiz netlikte ve çerçevede kadın politikaları yer almadı.Toplantımızın bir nedeni de aslında bu. Gelecek olan baharın kadınlara neler getireceğini duymak istiyoruz.”
“Bahar ancak eşit temsille gelebilir”
Bu kapsamda son iki yıldır muhalefet partilerinin kadın politikalarını sahiplenmesi için kafa yorduklarını ve daha önce kadın hareketi temsilcilerinin geniş katılımıyla üç toplantı gerçekleştirdiklerini hatırlatan Onanç, kadınların taleplerini şu şekilde özetledi.
“Üç büyük beklentimiz var: Birincisi 39 gün sonra gelecek olan yeni baharda Kadın ve Eşitlik Bakanlığı kurulmasını talep ediyoruz. İkinci olarak kadın sivil toplum örgütlerinin bütün karar alma ve politika üretme süreçlerine aktif olarak katılmasını ve üçüncü olarak da seçim listelerinde fermuar sistemi ile kadınların eşit temsilinin sağlanmasını talep ediyoruz. Bahar ancak eşit temsille, kadının erkeğin karar mekanizmalarında var olmasıyla gelebilir.”
Okuma önerisi: Türkiye’nin Demokrasi İnşasında Kadınlar Nasıl Bir Rol Oynayacak?
“Dünyada kadınların siyasete katılımında nasıl fark yarattığının sayısız örneği var”
Konuşmasına “Kadın haklarını koruma siyaseti nasıl olmalı?” sorusunu sorarak başlayan akademisyen ve yazar Serpil Sancar da, Millet İttifakı’nın kadın haklarıyla ilgili evrensel taahhütlere uyan bir çerçeve sunmadığını, mutabakat metinlerinde kadınların eşit siyasal temsili ve bunun hangi strateji ve politikalarla gerçekleşeceğine dair somut bir vaat bulunmadığını vurguladı.
Kadınların kazanımlarına yönelik saldırılara karşı ittifakların yeterli bir profil oluşturmadığını söyleyen Sancar, AK Parti ve Cumhur İttifakı’nın kadın haklarındaki karnesini şöyle özetledi.
“İstanbul Sözleşmesinden çıkıldı. 6284 sayılı yasa gerektiği gibi uygulanmadı. Erkek şiddetine maruz kalan sayısız kadın yeterince korunamadı. Kadın Bakanlığı’nın adı değiştirilerek Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na dönüştürüldü. Bakanlık kaynakları kadın haklarını korumaya değil, siyasal destek sağlamak adına sosyal yardımlar olarak dağıtıldı. 2010 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı yasası değiştirilerek kuruma kadın haklarıyla ilgili görevler verildi. Diyanet kadınlara dini rehberlik yapmak adına (Aile ve Dini Rehberlik Büroları aracılığıyla) Türk Medeni Kanun hükümleriyle çatışan tavsiyeler, yönlendirmeler, dini yorumlarla kadın hakları alanına müdahale etmeye başladı. 18 yaşından küçük kızların evlendirilmeleri birçok durumda cezasız kaldı. Müftülüklere resmi nikah kıyabilme yetkisi verildi. Kürtaj hakkı dini gerekçelerle fiilen kullanılamaz hale getirildi. Din görevlerinin 18 yaşından küçüklere nikah kıyması suç kapsamından çıkartıldı. İmam Hatip okulları, kuran kursları, İlahiyat Fakülteleri öğrencilerinin çoğunluğu kız çocukları ve kadınlardan oluşmaya başladı. Orta öğretimde burs ve yurt fırsatları ağırlıklı olarak dini eğitimi gören kız çocuklarına yöneltildi. Böylece yoksul ailelerin kızlarının dindarlaştırılması hedeflendi. 4+4+4 eğitim sistemi ile kız çocuklarının evden çıkmadan diploma alması teşvik edildi. Mesleki orta öğrenimde kız çocuklarının eşit katılımı teşvik edilmediğinden kız çocuklarının sayısı azaldı. Boşanan ve çocuklarının bakımını üstlenen kadınların nafaka hakları kısıtlanmaya çalışılıyor. “
“Bu durum karşısında mevcut sorunları anlayıp çözeceklerini vaat eden Millet İttifakı’ndan kadın haklarındaki geri gidişin nedenlerini ve çözümlerini bizlerle paylaşmalarını talep ediyoruz” diyen Sancar, kadın haklarındaki geri gidişi önlemek için öncelikle yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
- Kadınlar adına konuşulmasını “sizin sorunlarınızı biz biliriz, biz çözeriz” yaklaşımını çok eril bir yaklaşım olarak algılıyoruz. Dünyada kadınların siyasete katılımında nasıl fark yarattığının sayısız örneği var. Türkiye’de siyasi partiler kadınların siyasette eşit temsilinin önündeki engelleri kaldırmalı ve kadınların siyasette aktif aktörler olması sağlanmalıdır.
- Cinsiyet eşitliğinin temel ilke olarak hayata geçirecek yöntemler (cinsiyet kotası, kampanya destekleri, hazine yardımları gibi) siyasal partiler ve seçim yasalarına konulmalıdır. Kadınları eşit oranda siyasal karar süreçlerine katılmalarını sağlayacak fermuar sistemi uygulanmalıdır.
- Kadın haklarını korumaya çalışan kadın örgütlerinin siyaset yapma süreçlerine aktif katılımı sağlanmalı, onların görüş ve önerileri alınmalıdır. Sivil toplumun katılımı ile kapsamlı bir toplumsal cinsiyet eşitliği politikası geliştirilmeli ve uygulama planları yapılmalıdır.
- Kadın ve Eşitlik Bakanlığı kurulmalı ve bu bakanlık yönetimine kadın ve insan haklarını konusunda uzman ve deneyimli kadınlar gelmelidir.
“Muhalefet partileri ‘mış gibi’ yapıyor”
Etkinlike söz alan KAGİDER Başkanı Emine Erdem, dernek olarak 6 kadın milletvekili adayını desteklediklerini ve siyasi partilere daha fazla kadın milletvekili adayı göstermeleri için çağrıda bulunduklarını duyurdu.
“Siyasi parti liderlerinin her birine, tek tek manisfesto çağrımuz oldu. Yarın “Artık Eşitleyelim” mottosuyla bir basın duyurumuz çıkacak. örgütlü siyaset yapmanın, sivil inisiyatiflerin ne kadar değerli olduğunu vurgulamak isterim. İşbirliğini güçlendirmemiz, kolektif çalışmamız gerekli olacak. Ama Millet İttifakı’na sesleniyorum. Kaybedecek vaktimiz yok. Omuz omuza çalışmamız lazım. Maalesef partiler yeterli bilince sahip değil. Kadın hakları konusunda ‘mış gibi’ yapıyorlar. Kendi iç siyasetlerinin bir motifi olarak görüyorlar. Onların da bize ihtiyacı var. Sivil inisiyatiflerin daha talepkar olması gerek. Eğer Cumhur İttikafı kazanırsa çok daha vahim süreçler yaşayabiliriz.”
“Kadın olmak yeterli değil”
Daha sonra söz alan Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Emekli Öğretim Üyesi ve Anayasa Profesörü Prof. Dr. Binnaz Toprak, kurucuları arasında yer aldığı Ben Seçerim Derneği sayesinde çok güçlü kadınlarla tanıştıklarını ifade ederek, dernek olarak bu seçimlerde destekleyecekleri 20 kadını basınla paylaştıklarını dile getirdi.
“Türkiye’de kadın örgütleri çok güçlü, ve de genç kadınlar baskıya rağmen sokaklara çıkıp meydan okuyorlar. Ancak kadınlara siyasette yol gösterecek, destek olacak bir dernek yoktu. Ben Seçerim Derneği ile çok güçlü kadınlarla tanıştık. Dün adayları tanıttık. En azından kendi meclis tecrübemden, kadın olmanın da yeterli olmadığını söyleyebilirim, meclise demokrasiye özgürlüklere inanan kadınların seçilmesi çok önemli.”
“Eşit temsil talebimizin tam da zamanı”
EŞİK adına toplantıya katılan akademisyen Sevgi Uçan Çubukçu ise, Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadın düşmanlığı üzerinden faşizmin eşiğinde olduğunu ifade ederek, bu tarihi dönemeçte eşit temsil talebinin önemini şöyle vurduladı:
“Tarihi konjonktürde örgütlü kadın hareketi eşit temsilin önemli olduğunun farkına vardı, biraz gecikmeli olsa da. Hem kurumsal parlamenter siyasete ilişkin kadın hareketinin mesafeli duruşu, Türkiye’nin kendi sorunları nedeniyle bir hazırlıksız yakalanma durumu da oldu. Ancak bugün toplumsal alandaki kadın varlığı, yetkin, ehliyette ve politik güçte. Eşit temsil talebimizin tam da zamanı. Bunu siyasi alan ne kadar görmezden gelebilir bilmiyorum. Görmezden gelen kaybeder.”